12 Şubat 2010 Cuma

BlacK RaNdy & The MetRosqUad - Pass the Dust, I think I'm Bowie

(askerlik işlemlerinin dayanılmaz hafifliği ya da young people on the verge of a nervous breakdown..)


















bak hazır uyumamışken gidiyim erken erken, hayır madem uyumadın git işte.. yok bugün gene uyuyum ben.. uyu.. kalk.. bişiyler seyret.. yat.. sonra erken kalk, bi şekilde erken kalk.. saat kaç ki? 7 bişiy.. hmm.. erkenmiş.. ee gidiyim o zaman bugün, zira haftanın son iş günü.. zira mı? aslında ben "iş günü" kısmına daha çok takılmıştım.. iş günü.. nasıl bir şey ki o? zamanın sonsuz akıcılığını kesitlere böldüğümüz yetmiyormuş gibi, bi de üstüne üstlük kirletiyoruz onu "iş günü" gibi tabirlerle.. düşünce ve dil arasındaki ilişkiye benziyor bu.. düşüncenin sonsuz akıcılığının kelimelerden ibaret dil ile kesilmesi gibi, bürokrasi kesiyor zamanı.. sabah 7 bişiy diyorum, uzun zamandır bu saatte uyanmadım.. uzun zamandır bu saatte yatağa gidiyorum halbuki ben..

ve dediler ki "paul auster"..

evraklarım yanımda.. "evrak" kelimesini, ülkemin ortalama bir gencinin "anneni sikiyim" söz öbeğini algıladığı gibi algılıyorum.. öncelikle konunun özü bu.. askerlik şubesine doğru yola çıkıyorum.. sabahın köründe bi türlü ısınmak bilmeyen bir su kütlesi ile banyo yaptım, üşüdüm, sabahları sinirli olurum.. az uyuduysam özellikle..

"ne istiyorsun".. ne istiyorum? istiyorum ki beni iki dakika rahat bıraksanız da hayatımı askerlik, bürokrasi ve bilimum devlet işleriyle uğraşarak harcamasam.. böyle demedim.. "askerlik başvurusunda bulunmak için geldim" diyorum bunun yerine.. "hmm".. hmm?.. "bekle".. çok yaratıcısın diye geçiriyorum içimden.. beklemem söylendi.. askerlik başvurusu için gittiğim askerlik şubesinde bana söylenen ilk şey beklemem gerektiği.. nası şaşırdım anlatamam.. bi on dakika geçiyor aradan, sonra biri geliyor.. bana bekle diyenden daha "yetkili" biri.. saatlerimiz sabah 9 bişiyi gösteriyor.. "13:30'da gel".. "you are my sunshine, my only sunshine" demek istiyorum kendisine ama tutuyorum kendimi.. "daha önce öğleden sonra gelmiştim, sabah gel demiştiniz" gibi bir şeyler dökülüyor ağzımdan.. yanımdaki çocuğa da 13:30'da gel diyor.. eve dönüyorum.. internette bir kaç anlamsız saat geçiriyorum ve malum kişiyi düşünmemeye çalışıyorum.. bu aralar boş zamanlarımı malum kişiyi düşünerek geçirdim ve bunun hiç bir anlamı olmadığını farkettim.. halbuki benim bürokrasi ve askerlik müessesesi ile önemli işlerim var bugün..

yarım saat önceden gidiyim diyorum, sıra olucak ve önceden orada olmalı.. saat 12:00'de fırlıyorum ayağa, giyiniyorum.. evden çıkıcam, diyorlar ki "erken değil mi daha?".. "tamam işte erken gidicem ben de" diyorum.. sonra bakıyorum.. saat 12:00.. yani biraz fazla erken.. evet saatleri karıştırdım.. üstümü çıkarıyorum.. bir saat daha evdeyim..

13:10'a doğru tekrar askerlik şubesinin önündeyim.. bir grup genç bünye de orada.. "sıraya girin" diye bir ses duyuluyor.. e iyi gireriz..

"they walked in line, they walked in line"..

yağmur yağdığından ve bizi içerde değil, dışarda sıraya soktuklarından beremi takıyorum.. bünyem zayıftır efendim, kolay hastalanırım.. böle bi 10 - 15 dakika dışarda bekledikten sonra bir ses "gelin" diyor.. "kimliklerinizi çıkarın, telefonlarınızı kapatın, üstünüzü arıyıcaz".. "benim ülkeme, orduma canım feda" diyorum, "gel ara, bulduğun senin olsun" diyorum.. içeri girip bir kat çıkıyorum.. orada bize numara veriyorlar.. banka gibi aynı..

bekliyoruz.. kafamda devamlı bandista'nın bir şarkısı dönmeye başlıyor.. anarşist-feminist yazar emma goldman bir keresinde şöyle demiş; "askere gitmeye yakın deli gibi bandista dinlemek, homoseksüel olmadığı halde gay bara üstünde deri bir giysiyle girmeye benzer".. tahmin edeceğiniz gibi emma gerçekte böyle bişiy dememiş ama beni görse kesin buna benzer bir şey söylerdi.. derken efendim, ben bekliyorum.. oturuyorum ve bana nedense aynısından ikişer tane verilen iki formu ve bir dilekçeyi dolduruyorum.. kafamda bandista'nın "pardon afedersiniz mr. genelkurmay" adlı şarkısı dönmeye başlıyor.. dönüyor.. dönüp duruyor..

formları doldurdum, sıram de geldi.. yukarı alınıyorum.. kendimi sınıf atlamış gibi hissediyorum.. görevli kıza yaklaşıyorum.. "nedir? tecil mi?".. yok hayır, gidicem ben askere, kararlıyım.. "o zaman nüfus kağıdının aslı, bilmem kaç fotokopisi, diploma aslı, bilmem kaç fotokop..." diploma aslı? hafiften gülümsüyorum.. yok, yok diyorum, ne okuldan bize verilen kağıtta, ne de daha önce aşağıda kapıda sorduğumda bana verilen bilgide diplomanın aslını istediklerini söylemediler, yanlışınız var.. görevli bayanın hiç de şaka yapar gibi bi hali yok halbuki.. diplomanın aslı diyor.. "ev yakın, gidiyim alıyım o zaman ben diplomayı" diyorum ve çıkıyorum.. merdivenlerde, büyük ihtimalle içimden, mırıldanıyorum "saltanatını yıktık, vicdani rap çıktık, populizmden bıktık, zincirlerimizi kırdık"..

elimde diplomamın aslı, kendime olan güvenim tam bir şekilde dönüyorum asker ocağına, her geçen dakika daha bi kanıksıyorum içinde olduğum durumu, etrafımda edilgenliğin sınırını aşmışlıktan dolayı hiç bir şekilde yabancılaşmayan, yabancılaşamayan bir genç bünyeler topluluğu var.. "özgürlük, hiçbir şeye yabancılaşmamaktır" demişti biri bir zamanlar.. burada yanlış bir şeyler var..

diplomamın aslı ve diğer gerekli evraklarımla giriyorum içeri.. biraz önce benimle ilgilenen bayan ya başkası ile meşgul olduğundan ya da benim gerizekalı olduğuma kanaat getirdiğinden beni başkasına şutluyor.. iyi bir abi ile yollarımıza devam etme kararı alıyoruz.. aslına bakıyor, fotokopisine bakıy.. "ama bu böle olmaz".. ne öyle olmaz?.. "bu diplomanın arkasının da fotokopisini istiyorum".. e arkasında bişiy yok ki.. "ama TC kimlik no'su falan yazıyo, arkasının da fotokopisi".. iyi madem.. çıkıyorum, fotokopici bulucam.. terliyorum falan.. kafama nedense the misfits'in "we are 138" adlı şarkısı takılıyor.. nakaratının bir asker marşı edasıyla icra edilmesinden midir nedir, bilinmez, böyle "we are one thirty-eight, we are one thirty-eight, WE ARE!! ONE THIRTY-EIGHT!!" diye merdivenlerden iniyorum.. elbette içimden söylüyorum şarkıyı, efendim..

fotokopici çocuk diplomamın aslının arkasının fotokopisini çekiyor.. zincirleme isim tamlaması, diğer bütün isim tamlamaları ile beraber, ilkokula ait bir olgu idi.. askerliğin ise ilkokul ile bir alakası yok.. diploma arkası fotokopilerimle geri dönüyorum, merdivenleri çıkıyorum,.. kafamda hala aynı şarkılar var.. "buyrun" diyorum.. "aaa, ama olmaz ki".. olmayan nedir, bebeğim?.. "ya bu diploma fotokopisini arkalı önlü istiyorum, şimdi sen bunları bana ayrı ayrı veriyorsun, ben bunları zımbalasam, sonra komutan alıcak bunları, kabul etmiycek, olmaz böle ayrı ayrı, arkalı önlü çektir".. hmm.. bir, üç, sekiz.. bir, üç, sekiz..

aynı fotokopiciye tekrar giriyorum, terliyim.. "şunları arkalı önlü yapar mısın?".. fotokopide bana yardımcı olan çocuk iyi bi çocuk.. şu an iyi insanlara ihtiyacım var..

"al abi, arkalı önlü".. "boyun?".. "kilon?".. sorduğu her soruya benden önce cevap veriyor, kilomu ve boyumu tahmin etti.. ikisini de olduğundan daha az tahmin etti.. 1.69 değilim ben tamam mı? en az 1.72'yim.. "komando olmak ister misin?".. hayır, istemem.. "komando olmak isteyenlerin hepsi olucak diye bir kural yok, olmak istemeyenlerin hepsi olmayacak diye bir kural da".. peki, anladım.. "idealtepe cumhuriyet sağlık ocağına git, muayene ol".. emredersin komutanım!! iyice havaya giriyorum.. muayene mi? haha.. türk askeri hasta olur muymuş hiç bikerem?

minübüse biniyorum, "bir idealtepe".. elimde diplomamı ve artan evraklarımı tutuyorum.. saat 2 buçuğu geçmek üzere ve adam bana 3'ten sonra işlem yapılmayabileceğini söyledi.. yol+muayene+geri dönüş ve dosyalarımı teslim etme.. zaman daralıyor.. terlediğimi söylemiş miydim?

içeri adımımı attığım an her bürokrasi kurbanının yaşadığı bir kader ortaklığını yaşıyorum.. benimle aynı işi halletmesi gereken bir başka insan.. görevlilerden biri ucu açık bir cümle söylüyor; "elinizdeki belgeyi bulduğunuz herhangi iki doktora imzalatın".. hmm.. ortamda bi dolu yaşlı insan var, hepsi muhtelif kapıların önünde sırada.. bazı kapıların önü boş ve tahmin edileceği üzere o odalar da boş zaten.. bi sağa bi sola koşturmaya başlıyoruz.. doktorlu bi oda bulmamız lazım, o odanın boşalması lazım, içerdeki hasta çıktığı an yerini almaya hazır sıradaki diğer yaşlı hastalara "bi saniye izin verin, bizim imza almamız gerekiyor" dememiz lazım.. neyse ki millet anlayış gösteriyor.. hatta bir iki teyze çok ilgili ve şevkatli görünüyor bize karşı.. sanırım işimizin askerlikle ilgili olduğunu söylediğimiz için böyle davranıyorlar.. "merhaba teyze, arkadaşım 1 mayıs gösterileri sırasında polis tarafından vuruldu, ölmek üzere, acaba sıranı bize verir misin?.. "siktir git bakiim sen".. "peki, teyze"..

imzalarımızı alıp geri dönüş yoluna koyuluyoruz.. bugün bilmem kaçıncı kez askerlik şubesinin kapısından giriyorum.. ikinci kata çıkıyorum ve onaylanmış belgelerimizi abiye uzatıyorum.. "sıra numarası alın".. ama biz, yani muayene olduk, yaptık işlemlerimizi bitti, sadece belgelerimizi teslim edi.. "sıra numarası alıp, alt katta bekleyin".. "bak sıra numarasına değil ama alt kat işine fena bozuldum, sanki böyle bi sınıf farkı kastediyomuşsun gibi" şeklinde bi bakış atıp alt kata iniyorum.. numaramı alıyorum..

gene bekliyorum.. saat 3'ü geçiyor.. sıra numarama bakıyorum, diplomama bakıyorum, fazla evraklarıma bakıyorum, bekleme odasındaki televizyonda devamlı açık olan kral tv'ye bakıyorum.. neyse ki televizyonun sesi açık değil.. inanır mısınız, zaman su gibi akıp geçiyor.. bekleme odası adeta bir memleketimden insan manzaraları sahnesi.. yanımdakine dönüp "onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar, korkak, cesur, cahil, hakim ve çocukturlar, ve kahreden yaratan ki onlardır, destanımızda yalnız onların maceraları vardır" diyorum.. bana "abi o kuvayi milliye destanından" demiyor.. büyük ihtimalle ben bunu kendisine hiç söylemedim zaten.. inanır mısınız, bir kez daha "sıram" geliyor..

merdivenleri büyük bir neşeyle çıkıyorum.. aynı odaya giriyorum ama bu sefer benimle başka birileri ilgileniyor.. evet, yanlış okumadınız, benimle ilgilenen bir değil, iki kişi bu sefer.. kah biri, kah diğeri bana sorular yöneltiyor, işlemlerimi yaparken "yok öle değil, hayır şöle olucak" şeklinde aralarında tartışıyorlar.. "bir sorun mu var" diyorum.. "sen şöle bi otur, biz seni birazdan çağırıcaz" diyorlar.. aşağıya yollamadılar bu sefer beni.. oturuyorum..

aradan bir süre geçiyor.. adamlardan bir tanesi sesleniyor.. gidiyorum.. "tamam, şu evrakın altına böle böle yaz, imzala".. yapıyorum.. "şimdi aşağıya geç bekle ben birazdan sana evrakını vericem".. ama, ama? aşağıya iniyorum.. we are one thirty-eight..

çok sıkıldım.. doğal olarak dikkatim dağılmaya başlıyor ve ben her zaman yaptığım gibi hayal alemine doğru süzülüyorum.. kafamdan bir şeyler serbest çağrışımla akmaya başlıyor.. o ana kadar çok ciddi görünen ben, sanırım kafamdan düşünceler akarken insanların suratına salak salak sırıtıyorum.. "we're gonna get a little place".. "okay, yeah, we're gonna get a little place and we're gonna".. "we gonna".. "have".. "we're gonna have a cow, and some pigs, and we're gonna have, maybe, maybe, a chicken, down in the flat, we'll have a little field of".. "field of alfalfa for the rabbits".. "for the rabbits".. "and i get to tend the rab..." george, lennie'nin kafasına bir kurşun sıkıyor.. elinde evraklar olan bir adam içeri giriyor.. isimler okunuyor.. evrağımı alıyorum ve evime dönüyorum..

göreve hazırım..



1) I Slept In An Arcade
2) Marlon Brando
3) I Tell Lies Everyday
4) Down At The Laundrymat
5) I Wanna Be A Nark
6) Give It Up Or Turnit Loose
7) Idi Amin
8) Sperm Bank Baby
9) Barefootin' On The Wicket Picket
10) San Francisco
11) Tellin' Lies
12) Say It Loud - I'm Black And I'm Proud
13) (Theme From) Shaft
14) Last Stop On The Express
15) Trouble At The Cup
16) Loner With A Boner
17) Sperm Bank Baby
18) Green Frog Exerpts
19) Theme From Scorpio

Download

2 yorum:

  1. I tell lies everyday! Bayıldım bu şarkıya. Ha bir de yazıya ithafen 'they tell lies everyday' demek istiyorum.

    YanıtlaSil
  2. Tüm dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir ATM makinesinin içine hack yeteneğine sahiptir yeni programLANAN boş ATM kartı almak için ne kadar hızlı bağlıdır .... SMART BE VE DAHA AZ 48 saat zengin olmak. Ben ago..It gerçekten iyi için hayatımı değiştirdi yaklaşık bir ay çevrimiçi iş arıyor iken bu BOŞ ATM KARTI hakkında bilmek lazım ve şimdi ben zengin olduğumu söyleyebilirim ve ben yine fakir olamaz. Onunla bir gün olsun en az para Günlük yaklaşık 5000 $ olduğunu. Her şimdi ve sonra benim hesabıma para pompalama tutmak. o izlenebilir olmadığını şekilde programlanmış olmuştur, çünkü rağmen, yakalanma riski yoktur, yasadışı, aynı zamanda CCTVs almak için nasıl you..For ayrıntıları tespit etmek imkansız kılan bir tekniği vardır senin bugün üzerinde korsanları e-posta: (donardmorrisworld27@gmail.com). senin bir zamanlar çok sevilen söyle, ve büyük yaşamaya başlar. Yani tüm ... e-posta adresi yine donardmorrisworld27@gmail.com Aşk ... hayatım iyi değişti nasıl basit tanıklık var

    YanıtlaSil